Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı
23. Dönem 4. Yasama Yılı
133. Birleşim 13/Temmuz /2010 Salı
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
İkinci bölüm üzerinde AK PARTİ Grubu adına Sadık Badak, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz üniversite kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yasa yüce Meclisimizce kabul edilirse ülkemizin toplam 154 üniversitesi olacak. Bu sayının çok olduğunu, bu kadar üniversiteye Türkiye’nin ihtiyacı olmadığını söyleyen arkadaşlarımız var; bu görüşe katılmıyoruz. Eğitim çevrelerince, yarışmakta olduğumuz çağdaş ülkelerde her 250 bin nüfusa 1 üniversite bulunması kabul edilmektedir, bu kabule göre 290 üniversitemiz olmalıdır. Türkiye‘de yaklaşık 500 bin kişiye bir üniversite düşüyor. Uluslararası kabullere göre daha 136 üniversiteye ihtiyacımız var. Üniversite sayısı bakımından toplumumuzun yarışmakta olduğu ülkelerin durumları ise şöyledir: Almanya’da yaklaşık 200 bin kişiye 1 üniversite, İngiltere’de 204 bin kişiye, Amerika’da 77.500 kişiye, Fransa’da 200 bin kişiye, Japonya’da 181 bin kişiye 1 üniversite düşüyor. Bu rakamları görünce bu defa şöyle söylüyor arkadaşlarımız: “Peki, üniversitelere ihtiyaç var de neden bu kadar hızlı kuruyorsunuz, yavaş yavaş kurulsun.”
Değerli milletvekilleri, bu görüşlere de katılmıyoruz. Türkiye, bu üniversitelerin çoğunu 1970’li ve 1990’lı yıllarda kurmalıydı. 1980’li yıllarda kurulanlar gelişen dünya ile yarışmaya yetmiyor. Bir üniversitenin fiziki ve bilimsel altyapısını, kadrolarını tamamlaması, emsalleri arasında yarışa başlaması için en az on yıl ve en az 100 milyon dolar harcama gerekiyor. Gecikilecek her yıl ülkemizin kaybı olacaktır. Diğer ülkelerle aradaki büyük mesafeyi hızla kapatmalıyız.
Çağ nüfusumuz içinde yükseköğrenim talebi ve ihtiyacı artmaktadır. 59’uncu ve 60’ıncı AK PARTİ Hükümetlerinin kırsal kesimde ilk ve ortaöğretimde İnternet ulaşımını yaygınlaştırması, kolaylaştırması ve kısa zamanda yapılan 140 bin yeni derslik eğitim ve öğretime ulaşmayı kolaylaştırdı.
Gençlerimizin bilgi toplumunun ihtiyaç duyacağı ihtisas alanlarında uzmanlaşarak yarışa katılması ülkemizin rekabet avantajını artıracaktır. Bilgi toplumunda üniversite eğitiminin temel eğitim kabul edildiği, ihtisaslaşmanın üniversite eğitimi üzerine inşa edildiği bir gerçektir. Artık okuryazarlık üniversite eğitiminden sonra başlıyor. Bu çocuklarımızın uzmanlaşabilmesi ülke sathına yayılmış geniş üniversite altyapısıyla sağlanabilecektir. TÜİK’in 2009 verilerine göre yüksekokul veya fakülte mezunu vatandaşımızın sayısı yaklaşık 4 milyon 320 bindir. Aktif çalışabilir nüfusun 40 milyon olduğunu kabul edersek çalışabilir nüfus içinde üniversite mezunumuz ancak yüzde 11, yüksek lisans mezunumuz ise binde 6 seviyelerindedir. Hedefimiz, bu oranları, rekabet ettiğimiz ülkelerin oranlarına yükseltmektir. Esasen üniversitelerimizin, sadece çağ içindeki gençlerimize değil üniversitelerden 2000’li yıllardan önce mezun olan vatandaşlarımıza da mesleklerinde ve evrensel ölçekte yaşanan değişikliklere uyum açısından ayrı başlık altında yetişkin eğitimini yaygınlaştırmasını da önemli ihtiyaçlar arasında görmekteyiz. Ülkelerin yeraltı kaynakları ve fabrikalarından daha değerli zenginliği, ileri düzeyde eğitilmiş nüfusları olmaya başladı. Son yıllarda, iyi yetişmiş Türk vatandaşları, dünya şirketlerinin yönetimlerinde haklı yer ediniyorlar.
Hükümetimiz, dünyanın problemi olan işsizlik konusunda yeni iş alanları açılması için her türlü tedbiri almaya devam etmektedir. Bütün ülkeleri derinden etkileyen ekonomik krize rağmen bu dönem ülkemizin büyüme hızında yakaladığı 11,7, bunun müşahhas göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, vatandaşımızın eğitimin her aşamasına heyecanla sahip çıkması, ülkemizin ayrı bir gücünü ve özelliğini oluşturuyor. Geçen yıl açılan Hakkâri Üniversitesine atanan Sayın Rektörün Hakkâri’ye girişinde konvoylarla karşılanması, halkımızın eğitime verdiği önemin en çarpıcı göstergesi. Eskiden valiler ve bakanlar böyle karşılanırdı, şimdi rektörlerimiz karşılanıyor. Bu tablodan mutluluk duymalıyız. Bu tablo, gelişen ve değişen Türkiye’yi gösteriyor. Bu tablo, iktidarımızın eğitim alanında yaptığı yatırımlara halkımızın yüksek derecede sahip çıktığını gösteriyor. Yeterli mi? değil.
Tamam mı? Tabii ki değil.
Bina, kampus, laboratuar altyapılarıyla beraber öğretim üyesi ve uzman eğitici kadrolarımızı da güçlendireceğiz. Bu amaçla, üniversitelerimizin kadro ihtiyaçlarını karşılayacak çalışmalar yapıyor, bütçe artışlarıyla yeni imkânlar sağlıyoruz.
2000 yılında, YÖK ve üniversitelerin bütçesi yaklaşık 1 milyar 54 milyon lira iken, 2010 yılında yüzde 900 artışla yaklaşık 9 milyar 454 milyon lira olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin rekabet gücünü yükseltmesi bakımından, üniversitelerimizde hukuk eğitiminin artırılması beklentimizi de kısa bir açıklamayla ifade etmek isterim. Hâlen elli bin firmamız dünya pazarlarında rekabet ediyor. Bu sayıyı en kısa zamanda yüz bine yükseltmek hedefimizdir. Firma yöneticilerimizin günlük çalışmalarında güncel hukuk bilgisine ihtiyaçları vardır. Güncel hukuk bilgisi firma yöneticilerinin önemli avantajıdır. Dünya pazarlarında rekabet ettiğimiz ülkeler, yöneticilerinin hukuk bilgisiyle yetişmesine önem vermektedir. Bu ülkelerden sadece birinde 2009 yılında 300 bin kişi hukuk fakültelerinden mezun olmuştur. Bu kişilerin büyük çoğunluğu uluslararası pazarlarda firmalarımızın rakibi olacaktır. Bu sebeple firmalarımıza potansiyel yönetici yetiştiren işletme, mühendislik, iktisat ve benzeri fakültelerimizde medeni hukuk, borçlar, Türk ticaret hukuku, kamu hukuku, kıymetli evrak, vergi hukuku ve benzeri geçerli hukuk bilgilerinin daha fazla verilmesi hususunun değerlendirilmesini dikkatlere sunmak isterim.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Antalya, eğitim öğrenim açısından öğrenciye ve ailelerine yüksek yaşama standartları sağlayan bir şehrimizdir. Eylül-haziran eğitim döneminde ılıman iklimi, kent içi ulaşım imkânlarıyla son yıllarda çok gelişen öğrenci aktiviteleri ve barınma imkânları öğrenim maliyetlerine olumlu yansıdığından öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından tercih edilen bir şehrimiz hâline gelmiştir. Bu sebeple, şehrimize yeni üniversiteler kurulmasını desteklemekteyiz. YÖK nezdinde incelemede olan iki vakıf üniversitemiz daha vardır. Alanya Hamdullah Emin Paşa Vakıf Üniversitesi ile Serik Kadriye’de kurulacak olan Özel Antalya Üniversitesi tasarıları da Meclisimize gelince yüksek desteklerinizi talep edeceğiz. Manavgat ilçemizde de bir vakıf üniversitesi kurulması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Burada bazı muhalefet sözcülerinin ülkemize üniversite gibi bilim yuvaları kuracak Antalya’daki üniversite vakıfları arasında siyasi spekülasyon yapmasını yadırgadığımı da belirtmek isterim. Biz üniversite vakıflarımızın hepsini kucaklıyoruz, hepsine milletimiz adına teşekkür ediyoruz.
Hukuki ve maddi yükümlülüklerini yerine getirebilmiş vakıflara YÖK tarafından onay verildiğini 1990’lı yıllarda yaşayan bir arkadaşınızım. Antalya Eğitim Vakfı’yla kurmaya teşebbüs ettiğimiz üniversite projemiz maddi yükümlülükler tamamlanamadığından gerçekleşemedi. Bu konunun siyasi malzeme konusu, zorlama bir siyasi malzeme konusu yapılmasını yadırgadığımı ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak bir dileğimi sizlerle, Bakanlık ve YÖK yönetimiyle paylaşmak istiyorum.
Ülkemiz pek çok alanda çok gelişme gösterdi, dünya kalitesinde otomobiller üretiyoruz, çok kaliteli beyaz eşya, mobilya, ev ürünleri, kişisel ürünler, askerî malzeme ve cihazlar yapıyoruz ancak bir alanda bütün çabalara rağmen yeterli üretim ve talebi oluşturduğumuzu söyleyemeyiz. Sanat ve kültür faaliyetlerinde nispet olarak gelişemediğimizi düşünmekteyim. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bu konudaki takdire şayan çabalarına yol gösterici, zenginleştirici, akademik katkı yapılmasına ihtiyaç bulunduğuna inanıyorum.
Değerli tarihçi, bilim adamı Profesör Kemal Karpat’a göre, 1950’lerden itibaren şehirleşen toplumumuz Anadolu’da büyük Türk milletinin yeni bir unsurunu meydana getirdi. Her ilimiz ve hemen her ilçemiz 21’inci yüzyılın yorumuna ve görselliğine kavuşturulmayı bekleyen kendine özgü kültürel zenginliğe sahip bulunuyor, şehirlerimizde insanlarımızla beraber kırsaldan getirdikleri kültür ve sanatla kaynaşıyor. Bize göre, her üniversitemiz, yöresindeki illerin, ilçelerin yemeğini, müziğini, türküsünü, şiirini, kıyafetini, oyunlarını, destanlarını, bizi biz yapan kültür ve sanat değerlerini inovasyon sürecinden geçirerek talep edilebilir, satın alınabilir, insanımızın günlük sosyal hayatında tüketilebilir standartlara getirecek bilimsel katkıları sağlamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Badak, lütfen tamamlayınız.
SADIK BADAK (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Bu güzel duygularla, bu düşüncelerle devlet üniversitelerimizin illerimize ve Uluslararası Antalya Üniversitesinin Antalya’ya hayırlı olması dileğiyle emeği geçen herkese canı gönülden teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Badak.
Sayın Kemal KARPAT
Onur Ödülü Töreni
TBMM
09.12.2009 Saat 11.00
Sayın Büyük Millet Meclisi Başkanım, Başbakan Yardımcısı, Sayın Milletvekilleri Sayın Dinleyiciler,
Bugün hayatımın en büyük gününü yaşıyorum.
Bu milletin temsilcisi, sözü, ruhu olan meclisin elinden ödül aldım.
Hiçbir zaman ödül için çalışmadım. Hatta ödül alacağımı dahi düşünmedim. Çünkü benim amacım yeni yollardan giderek milletimi insanımı keşfetmek onun bilinmeyen taraflarını görmek ve anlatmaktı.
Ben insana olan derin sevgiden başladım ve benim tanıdığım en belirli insan Türk insanıydı. Yani bendim. Daha küçük yaşta kendimi anlamaya milletimi anlatmaya vakfettim. Bu ilham edilmiş telkin edilmiş bir karar değildi. Bu tarihin geride bıraktığı acı mirasın benim kalbime işlemesinin neticesiydi. Ben Rumeli’de Saltuk Dedenin yahutta Sarı Saltuk dediğimiz büyük insanın kurduğu Babadağ civarında doğdum orda büyüdüm.
Osmanlı Sultanları gelmiş orada vakıflar, Camiler kurmuş, hamamlar mektepler açmışlar, ben bu geçmişin viranelerini görerek büyüdüm. Büyük parlak bir geçmiş ancak kalıntı şeklinde bana gösterildi. Daha küçük yaşımda bunun sırrını anlamak istedim. Benim mensup olduğum grubun Müslüman Türklerinin çok iyi insan olduklarını görüyor fakat bunların her bakımdan kötü tanıdıklarında şahit oluyor bu iki tezat görüşü de anlayamıyordum. Melek gibi kuzu gibi insanlar nasıl canavar olarak tasvir edilir. Bir de benim kasabamın minarelerine bakıyorum, Muhteşem yapıtlar. Bu yapıtları yaratan ve bu insanları dünyaya getiren bu tatlı güzel ruhlu insanları bu Türkleri meydana getiren bir millet kötü olamaz dedim. Bu kötü anlatılıyor, kötü tanıtılıyor o halde ben elimden geldiği kadar ilkin kendimi, milletimi tanımaya gayret edeceğim, ondan sonra imkanım olursa anlatacağım ve ben bunu yapmak için daha küçük yaşta yemin ettim ve hayatımda iftihar edebileceğim bir konu varsa o da bu yeminimdir. Bu güne kadar bunu tuttum. Paraya bakmadım, Şan şeref aramadım, hiçbir şey aramadım. Durmadan kendi milletimi anlamaya ve sonra anlatmaya gayret ettim. Benim söylediklerimden hoşlanmayanlar çok oldu. Hatta beni milliyetçi, İslamcı bazen sosyalist imgeden bahsettiğim zaman zaman sosyalist diye tasvir ettiler. Emin olunuz ki herhangi bir ideolojiye ait değilim. Benim ideolojim insandır sevgidir. Evet basıyorum. Benim ideolojim sevgidir. Ve bu sevgi her şeyden evvel ilk benim insanıma karşı tanıdığım insanıma, ruhunu anladığım insanıma karşıdır ve bunlar bu çalışmalar beni bazı sonuçlara götürmüştür.
İlk sonuç millet oluşumuz. Büyük Atatürk’ün çalıştığı yaratmak istediği millet nedir. Nasıl oluşmuştur. Acaba bu millet bir anda emirle yaratılıyor mu yahut ta millet anlayışının çok daha derinlerine gittiğini araştırmamız gerekiyor ve birde baktım ki millet olarak biz binlerce yıl gerilere gidiyor. Fakat asıl oluşumuz Osmanlıya tekabül eden bir devrede oluşmuşuz. Millet dediğinden ne kastediyor ne ırk ne özel vasıf değil millet her şeyden evvel karşılıklı dayanışmaya eşitliği sevgiye dayanan bir topluluktur. Bu topluluk dil farkı gözetmeksizin manevi değerlere manevi değerler üzerine Osmanlıda yaratılmıştır. Buraya herkes girebilmiştir. Kürdü, Lazı, Boşnağı Türkü. Bu hamurlaşma bir yerde islamın da etkisi ile oluşmuş fakat islamın ötesinde ve belki ondan çok daha mühim olarak beraber yaşama, birbirini sevme birbirine inanma ve ileriye ortak olarak bakmaktan doğmuştur. Cumhuriyet bu Millet üzerine kurulmuştur.
Ve bu milleti kanımca devam ettirmek azmindedir ve öyle olması gerekiyor. Eşitlik, kardeşlik, beraberlik, sevgi üzerine. Ama dünya durmadan değişiyor ve bizim toplumumuz kökünden değişmiştir. Eğer biz bu toplumun geçirdiği değişiklikleri anlamazsak, ona göre kanun çıkarmazsak, o ihtiyaçları karşılamazsak, bu değişmenin yaratıcı dinamik kudretini de kaybetmiş oluruz bugün biz artık bundan 30 sene 40 sene yahut ta 100 sene evvelki cemiyet değiliz.
Eski isimler altında birçok manevi değerleri korumakla beraber biz yeni bir toplum olarak ortaya çıkmışız. Ve biz bu yeni ortamın bu yeni toplumun gereklerine göre hareket etmemiz gerektir. Artık bir yazarı okuyordum geçenlerde diyor ki artık bizim İslamcılarımızda eski İslamcı değil. Bizim milletçilerimizde eski milliyetçi değil. Bizin solcularımızda eski solcu değil. Nedir onlar.
Onlar değişmiş olan yeni insanı ayışların emareleridir. Çünkü eski kalıplar bugünkü nesillerimize bilhassa genç nesillerimize uymamaktadır. Biz yeni doğmuş olan bütünleşmiş olan Türkiye’ye halkını tekrar incelemek tekrar anlamak ve onun yeni özelliklerine göre eskiyi, geçmişi, Osmanlıyı unutmadan Kültür temellerini unutmadan onun yeni şeklini tanıtmak zorundayız. Bunu yapabildiğimiz takdirde Türkiye’nin geleceğini garanti altına almış oluruz. Vaktinizi almak istemiyorum. Konuşmamı yazmıştım fakat şimdi irticalen konuşuyorum. Ve yazılı konuşmamla pek alakası yok. Bu her zaman yaptığım bir şeydir. Ben bazı konuşmalarımda bütünleşmeden Türkleşmeden söz ettim. Bana sordular ne demek istiyorsun. Bütünleşme ne demek. Türkleşme ne demek. Zaten Türk’üz burası Türkiye Benim cevabım şu olmuştur.
Biz 1950’lere kadar iki ayrı toplum olarak yaşıyorduk. Bir şehirli, bir köylü yahutta onun arasında kalan Kasaba. İki felsefe iki ayrı görüştük. Gerçi tek bir millet olarak sayılıyorduk. Ama bunlar kaynaşmamıştı. Göçler 1950’lerde başlayan göçler çok eski kimliklerini, benliklerini muhafaza ederek yaşamış olan çeşitli grupları şehre getirerek birbiriyle kaynaşmış oradan yepyeni bir insan yaratmıştır. Eğer biz bu gerçeği anlamazsak bugünü anlayamayız.
Bakınız Sayın Millet Meclisinde Milleti temsil eden insanların belki %20 si 30’u bu yeni kökenden çıkmış halk arasından kopup yükselmiş kimselerden oluşuyor. Ve burada yarım saat evvel ilk defa olarak akrabam olduğunu bir muhacir Rumeli’den gelmiş bir muhacir kökenli Milletvekili ile tanıştım. Yakın akrabam oluyor. Ne demektir. Bu Türkiye’yi çok iyi anlatıyor. Dedesi muhacir olarak gelmiş, torunu mebus seçilmiş. Demek ki Türkiye de her şey olabiliyor. Yine köyden gecekondudan çıkmış insanlar bugün Bakan olmuş, Başbakan olmuş en yüksek mevkilere yükselmiş. Demek ki Türkiye de bir demokrasi var. Ve bu işliyor, çalışıyor, halktan çıkan kimseler bugün Türkiye de baş mevkiye ulaşarak yönetiyor.
Demek ki bugün Türkiye de yeni bir insan yaratılmıştır. Aynı zamanda bu yeni insan yeni bir kimlik doğurmuştur. Bütün Türkiye’yi temsil eden bu kaynaşmanın yarattığı yeni bir kimlik doğmuştur. Biz bu yeni kimliğe hala Türk diyoruz. Evet Türktür bu Türkleşmek demektir bu.
Fakat bu memlekete has değişim ölçüleri için de oluşmuş ve kendine mahsus bir mecra takip ederek bugünkü insanımızı yaratmıştır. Ve bugünkü bu yeni insanı her yerde görüyoruz. Yazılarında, konuşmalarında sanatında. Evet bugün Türkiye kanımca yeni kuşaklarla karşı karşıyadır. Onların düşüncelerini ruhunu anlayarak ta hareket etmemiz gerekiyor. Ütopist siyasi görüşlerden uzak bu Türkiye sınırları içinde oluşan olaylara bakmak onları anlamak lazım. Ben sosyal ilimcileri buraya sevkediyorum. Şunun bunun cemiyetini incelemektense otur kendi cemiyetini incele. Ve kısmet olursa yeni kurulmakta olan İstanbul Şehir Üniversitesinde ben bu şekilde Araştırmacı yaratmak istiyorum, geliştirmek istiyorum. İş ilkin Türkiye’yi tanıtsın. İçinden bakarak tanıtsın ve her şeyden evvel yeni doğan bu insanı anlatsın.
Bu yeni doğan Türk’ü eski isimler altında yeni içeriği olan kimseyi çok iyi anlatan bir gerçek hatıratımı dile getirmek istiyorum. Çok sene evvel Brezilya’ya gitmiştim. Osmanlı’dan Brezilya’ya göç eden göçmenlerin hayatını incelemek istiyordum. Çünkü oraya da göçmen gitmiş. Bir toplantı da bir hanım Prof. tanıştım. Türkiye’ye gelmek istediğini merak ettiğini söyledi. Acaba Türkiye’de görülecek yerler olup olmadığını sordu. Ben de kendisine elimden geldiği kadar şurayı gör, burayı gör diye izahat verdim. Dönüşten sonra bu Brezilyalı Hanım bana bir mektup yazdı. Sayın Prof. Bana Türkiye’nin en güzel yerlerini anlattınız, söylediniz ama Türkiye’nin en güzel tarafını bana anlatmadınız bunu anlatmadınız dedi. Türkiye’nin en güzel yeri insanıdır dedi. Evet, biz öyle bir insana sahip ülkeyiz. Bu yabancı gözüyle anlatılan yabancı müşahede ile bitaraf sıcak, insani sevgiyle hareket eden, yabancı olduğum halde bağrını bana açan bu insanları ben hiçbir yerde görmedim, senin ülkende gördüm, ne mutlusun böyle bir ülkeden geliyorsun dedi. Bu insanı bu sevgisini ortaya çıkarmamız lazım kötü taraflarını değil. Basacağımız nokta sevgisini. Bunu nerde yapacağız. Oturarak, nutuk çekerek olmayacak tabii.
Bu çalışmakla, araştırmakla korkmadan sorgulamakla, korkmadan düşünceleri ifade etmekle olacaktır. Ve bu sayısı her gün artan Üniversitelerimizde, liselerimizde, ilkokullarımızda olacaktır. Bizim ilkokullardan başlayarak ihtiyacımız olan ilme, insana, topluma karşı yeni bir yaklaşım yaratmamız gerekiyor. Eski kalıplardan kurtulmamız gerekiyor. İnsanımızı olduğu gibi görmemiz gerekiyor. Hem kendi özünü araştırmaya hem kendi özü dışında diğer insanlarla paylaştığı değerleri araştırmaya sevk etmemiz gerekiyor insanları. Çünkü bu şekilde biz hem daha köklü olarak kendi kimliğimizi benliğimizi bulur ve daha köklü olarak başkalarına anlatırız. Üniversitelerimiz evet her gün kuruluyor. Burada önem kütüphaneye araştırmaya, laboratuara verilmelidir.
Eskiden yapıldığı gibi son düşünülen şey Üniversite Kütüphanesi değil bilmem ne salonu yahut ta rektörün oturacağı muazzam odaydı. Bu gibi gösterişlerden kurtularak gerçek manadan araştırma, gerçek manada laboratuar bu üniversitelerimizin yapacağı bir iştir.
Ve bu işi başaracak nesillerimiz yetişiyor ve kabiliyetlerini durmadan gösteriyorlar. Benim gittiğim zaman Amerika’ya bundan 45 yıl evvel Türk asıllı 20-25 Prof ya vardı ya yoktu bugün tahminen en azından 1000-1500 Türk asıllı Prof. Amerikan Üniversitelerinde Profesördür. Orada ders veriyor. Almanya’da İngiltere’de her tarafta birçok Türk fevkalade yüksek mevkilere ulaşabiliyor. Demek ki insanımızın çok temelli kabiliyetleri var. Onlara bir ortam yaratılırsa, onlar meyvelerini verebiliyor. Şimdi dışarıda bu ortamı buldukları için orada çalışıyor. Bu kabiliyetli insanlarımız burada çalışmalı. Onlara bu imkânı burada vermeliyiz. Ve bu çalışmada aynı zamanda kültürümüze saygı geçmişimize saygı, özümüze saygı da önde gelmelidir.
Bir insan kendine güvenmezse, kendine hürmet duymazsa, başkalarına da güvenmez, hürmet duymaz ve eser de yaratmaz. Benim naçiz yaptığım iş daha başlangıçtan ben Türk’üm, kendime güveniyorum. Türk olmayanın yaptığını ve daha iyisini de yapabilirim ve gidip de bunları onların kendi memleketinde ispat ederim der kendime karşı bir güven, özüme karşı saygı ve başka insanlara açık bir kimse olarak çalıştım. İşte tek kelimeyle karşınızda bulunan 86 yaşında bir zat bu gayeler uğruna hayatını vakfetmiş ve sizin sayenizde verdiğiniz ödül sayesinde bu çabaların boşa gitmediğini ispat etmişsinizdir. Bunu kabul eden sizsiniz. Teşekkür ederim.
SAYIN MILLETVEKILIM,
MUSAVIRLIGIMIZCE YAPILAN ON ARASTIRMA SONUCUNDA CIN HALK CUMHURIYETI’NDEKI HUKUK EGITIMI VE EGITIMLE ILGILI GENEL BILGILER ASAGIDA SUNULMAKTADIR.
– CIN HALK CUMHURIYETI’NIN 2010 YILI ITIBARIYLE ULUSAL EGITIM BUTCESI YAKLASIK 32 MILYAR ABD DOLARIDIR.BU RAKAM, BIR ONCEKI YILA GORE %9 ORANINDA ARTISI IFADE ETMEKTEDIR.
– ULKE GENELINDE 2236 TANE UNIVERSITE, YUKSEK OKUL V.B ENSTITU BULUNMAKTADIR.BUNLARIN 680 TANESI UNIVERSITE STATUSUNDEDIR.
– GENELLIKLE 18-22 YAS ARALIGINDA OLMAK UZERE 20 MILYONU ASAN SAYIDA LISANS, YUKSEK LISANS VE DOKTORA OGRENCISI BULUNMAKTADIR.
– 2009 YILINDA 300.000 HUKUK OGRENCISI MEZUN OLMUSTUR.
– 2010 YILINDA BU OKULLARDAN 6.3 MILYON OGRENCININ MEZUN OLMASI BEKLENMEKTEDIR.
– CIN HALK CUMHURIYETINDE BULUNAN UNIVERSITELERIN ( 680 CIVARI ) BIRCOGUNDA HUKUK FAKULTESI BULUNMAKTADIR.BUNUNLA BIRLIKTE, ULKE GENELINDE 30 CIVARINDA IYI NITELENDIRILEBILECEK HUKUK FAKULTESI BULUNMAKTADIR.
IYI CALISMALAR DILER VE SELAMLAR SUNARIZ.
Ender ÖNCÜ
Pekin Ticaret Başmüşaviri,
T.C. Pekin Büyükelçiliği
Chief Counsellor for Commercial Affairs, Embassy of the Republic of Turkey